29 Nisan 2013 Pazartesi

Ah Bine-l Aşk..

Ah Bine-l Aşk..

Sen benim hüzün yanımsın. Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım. Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığımsın…
Sen benim hüzün yanımsın. Her doğan günle bir kez daha ümidimi yıkan tarafımsın. “Olmadı olmayacak” dedirten hain düşmanımsın. “Ah çıksa gelse şimdi…” diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımsın. “Çıksa ve gelse, alsa ve götürse…” diye çırpan kanadımsın. Ve her defasında kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Söküp atamadığım umut çiçeklerini gömdüğüm toprağımsın. Bahar gelir yeşerir diye yağmur, çamur, kar kış demeden suladığımsın. Olur da bir gün açarsın diye beklediğim sevdamsın. Sevda çiçekleri açar mı bilinmez ama umuduna umudumu bağladığımsın.
Sen benim hüzün yanımsın. Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın. “Ne olur kal benimle” dedirtecek kadar yalvardığımsın. “Sensiz hayatı istemiyorum” diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın. Geceyle gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan soldan vuran yanımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Sensizken anlamını yitirdiğim hayatımsın. Bütün kelimelerime yüklediğim anlamsın. “Sen” diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamsın. “Sen, sen ille de sen” diye durup durup nefes aldığımsın. “Sen varsan ben varım” dedirtecek kadar kendimi hiçe saydığımsın. Kaderi kaderime yazılsın diye her gün Yaradana yalvardığımsın. Aklımda, yüreğimde ve duamda olansın.

Sen benim hüzün yanımsın. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle bağlandığımsın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın. Bahtıma doğanımsın. Olmazsa olmazsımsın. Nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim ama en çok ağlatan, en çok da kanatansın… Sen tarifi imkansız aşkımsın. Can'sın… Can'dansın… Varlığı cennet, yokluğu cehennem olan, azabına bile gönül verdiğim.. Yaşamaya niyet, ölüme sebep olan en güzel yaramsın.. Yar'sın..

                                                                                                            Yusuf DUMAN

16 Nisan 2013 Salı

Karanfil ve Sardunya Yetiştirmek..

 Karanfil 'in sulanması

İyi ve kaliteli karanfil yetiştirmek için sulamaya önem verilmesi gerekir. Karanfil bitkisi düzenli sulanmak ister. Düzenli sulama çiçek kalitesini artırır. Ancak dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır. Karanfil bitkisi sulanırken eldeki imkânlardan yararlanılır. Her türlü sulama sistemi kullanılabilir. Sulama toprağın yeterince ıslanmasını sağlamalıdır. Ancak ikinci sulamaya kadar toprağın biraz kurumasına izin verilmelidir. Eğer toprak sürekli ıslak tutulursa bitki kökleri zayıflar. Boğum araları uzar, dolayısıyla çiçek kalitesi düşer.Genel olarak karanfil bitkisi yaz aylarında 3 günde, kış aylarında ise 10-15 günde sulanabilir.


Sardunya' nın Sulanması

Yaz aylarında ise bitkinin suya olan ihtiyacını tamamen gidermek için haftada en az iki kere sulanmalıdır.Su bitkinin her bölümüne ulaştırılmalıdır. Sulanmadan sonra bitkinin tabağında su kalmamasına çok dikkat edilmelidir. Bitkiyi sularken kullanılan kap her sulamada aynı ölçüde olmalıdır.Sulamalar aynı günde ve aynı miktarlarda su ile yapılmalıdır. Sardunyada çok büyük bir değişiklik görülmediği sürece sulanmada kullanılan kap, ölçü ve su miktarı değiştirilmemelidir. Bitkiye kış aylarında musluktan aldığımız soğuk çeşme suyunu vermemeliyiz. Verdiğimiz su oda sıcaklığında olmalıdır.Sık sık saksı değiştirmek, büyük olan saksılar sardunya'nın gelişmesine çok büyük engellerdir

4 Yapraklı Yoncayı Bulmak Dileğiyle..



Dört yapraklı yonca bütün kültürlerde iyi şansın sembolü olarak kabul edilir. Hıristiyanlık inanışında Havva'nın cennet bahçesinde elinde dört yapraklı yonca ile dolaştığı kabul edilir. Yoncaya çok daha eski kültürlerin batıl inançlarında da rastlanıyor. 
İrlanda efsanelerinden ve Sezar zamanından kalma yazılardan bu inanışın kökeninin İngiltere'ye, Galler'de yaşayan Keltler'e kadar uzandığı anlaşılıyor.

Bu toplumda Druid adı verilen bir grup, Güneş'e tapıyor ve ayinlerini yılda birkaç kez, Galler'in sık meşe ormanlarında toplanarak yapıyorlardı. Bu sırada kişiler arasındaki anlaşmazlıkları da sorgulayarak çözüm yolları buluyorlar, ölümcül derecede hasta olanlar ve çıkması beklenen bir savaşta ölüm tehlikesi ile karşılaşacak olanlar için insan kurban ediyorlardı.

Druid rahipleri her ne kadar kurban olarak daha önce suç işlemiş olanları tercih etseler de arada masum insanların da sazdan yapılmış büyük kafeslere konularak ateşe verildiği oluyordu. Dini bakımdan kurban edilen kişinin ruhunun bozuk ahlaklı olduğuna ve ölümden sonra yeni doğacak bir bebeğe geçtiğine inanıyorlardı.

Druidler ayrıca ökseotunun aile içinde uyumu sağladığına, dört yapraklı yoncanın ise kişiye çevresindeki bozuk ahlaklı ruhları, şeytanı ve cinleri görme yeteneği verdiğine, yoncanın sihirli gücü sayesinde şeytanın kovulabildiğine inanıyorlardı. Bu nedenle insanları kurban etmeden önce ökseotu filizleri topluyorlar, yerlerde dört yapraklı yoncaları arıyorlardı. Yani inanışın kökeninde dört yapraklı yoncanın uğurundan çok, kötü ruhlara karşı olan sihirli gücü yer alıyordu ama ne yazık ki yoncanın dört yapraklısı da tabiatta çok nadir olarak bulunuyordu.

Günümüzde bitki kültürü ile uğraşanlar, sadece dört yapraklı yoncaların ürediği tohumları geliştirmeyi başarmışlardır. Ancak efsane devam etmektedir, insanlar bahçelerinde milyonlarcası yetişebilirken, hala kırlarda uğur getireceğine inandıkları dört yapraklı yoncayı heyecanla aramaya devam etmektedirler.

Yoncanın dört yaprağının da ayrı birer anlamı vardır. Birinci yaprak ümidi, ikincisi imanı, üçüncüsü aşkı, dördüncü yaprak ise şansı simgeler. Tabiatta çok nadir bulunan işte bu dördüncü yapraktır

13 Nisan 2013 Cumartesi

Tabletteki Hürriyet değil, tablete özel Hürriyet

Hürriyet, Türkiye’nin en çok okunan gazete uygulaması Hürriyet E-Gazete’den sonra Hürriyet Tablet uygulamasını da hayata geçirdi. “Tabletteki Hürriyet değil, tablete özel Hürriyet” sloganıyla tanıtılan ve Apple Store’da 1 numaraya yerleşen bu yeni uygulama kullanıcılar tarafından oldukça beğeniliyor.

2011 yılının Mart ayında hayata geçirilen Hürriyet E-gazete uygulaması bugün, Türkiye’nin en çok okunan tablet gazetesi olmayı başarmış durumda. Toplamda ücret ödeyen abone sayısı 16 bine ulaşarak, ücretsiz rakiplerinin ulaştığı rakamları geride bırakırken; Hürriyet okurları, E-Gazete uygulamasını günlük 50 bin, haftalık 350 bin kez ziyaret ediyor.

Tablet okurunun beklentisinin farklılaşması ve ilgi alanlarının değişmesiyle, okurlar artık okuduğu haberin videosunu da izlemek, farklı spor dalları hakkında analizler okumak, dünyadan ilginç fotoğraflar görmek, içeriği 'parmağının ucunda' hissetmek istiyor. Hürriyet Tablet uygulaması tam da bu beklenti ve ihtiyacı karşılamaya yönelik hazırlanmış bir uygulama.

Bir haftadır Apple Store’da en çok indirilen uygulamalar arasında 1 numarada yer alan Hürriyet Tablet’te, Manşet, Güncel, Ekonomi, Spor, Kelebek, Seyahat bölümlerinin yanı sıra Cumartesi ve Pazar eklerinin bambaşka yorumları yer alıyor. Günün videosu ve foto galeriler oldukça beğenilirken, HTML5 tabanlı bir uygulama olduğu için reklamverenler için de oldukça cazip.

Tablet bilgisayarların tüm olanaklarını kullanan yeni Hürriyet Tablet uygulaması, App Store ve Android Market’te, ücretsiz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

6 Nisan 2013 Cumartesi

Hayalsiz, anısız bir derinlik..

Anılarım, hayallerim, hayal kırıklıklarım,
Hepsi bir gün terketti beni,
Başka bir şehre yerleştiler,
Gidemediğim, göremediğim
Uzak bir şehre,

Uzaklıklar geldi sonra,
Uzadıkça uzadılar,
Ne kadar acıttılar içimi,
Ah desem sesi mi duyan olmayacak kadar da uzağa yerleştim
Başka bir gün de ben..

Orada yaşlanacaktım,
Hayallerim, anılarım yoktu zaten çekmecelerimde,
Denizden dalga sesi gelmiyordu,
Dışardan çocuk sesi de..

Derinde idi nasıl bir derinlik,
Benim içim kadar karanlık bir derinlik,
Sessizdi kendini dinlemenden bile daha sessiz,
Hayalsiz, anısız bir derinlik..

DFA



1 Nisan 2013 Pazartesi

İstanbul'u Yaşıyorum, İstiklal'de...


















İstanbul'u yaşıyorum, İstiklal'de...
Yağmur serpintisinin eşliğinde,
Elimde şemsiyem, gidiyorum, 
Ben buradayım, geliyorum diyen o sese..
O güzel Tramvay seslerinin içerisine.

Bir o geliyor, bir diğeri..
Cezbediyor, aşık ediyor kendine..
İstanbul'u yaşıyorum, İstiklal'de..


Merhaba, her ne kadar bir Ankara'lı olsam da seviyorum İstanbul'u orada yaşarcasına.. İçimden gelen İstanbul yansımasını paylaşmak istediğim yine siz sevgili obilirobilmez takipçileri ile umarım beğenirsiniz.