Dünyada
genetik yapısı değiştirilmiş canlıların ve bunlardan elde edilen gıdaların
dağılımı hızla artmaktadır. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz
şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel
yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar,
mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen
gıdalar ile pamuk transgenik olma riski taşıyan tarımsal ürünlerin başında
gelmektedir. Bu ürünlerin özellikle insan sağlığı üzerinde kısa ve uzun dönemde
oluşturacağı etkiler ise yeterince bilinmemektedir. Ayrıca bu ürünlerin genetik
çeşitliliği tehdit etmesi durumunda geri dönüşü olmayan bir sürece de
girilebileceği söz konusudur.
GDO’lar hakkında devam eden çalışmalara rağmen yeterince deneysel bulgu
olmadığından yararları veya zararları konusunda kesin bir yargıya varmanın şu
an için mümkün olmadığı düşünülmektedir. Bu bağlamda, çevremize ve gelecek
nesillere olabilecek etkilerinin ve risklerin en aza indirilmesi için gerekli
önlemler zaman geçirilmeden alınmalıdır.
Sağlık ve çevre açısından çok sayıda riskinin olduğu ileri sürülerek özellikle
AB ülkelerinde tarımsal biyoteknoloji ile ilgili kısıtlayıcı düzenlemeler
yürürlüğe konulmuştur. Buna karşılık başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde
transgenik soya, mısır, pamuk, kanola ve patates gibi önemli bitkilerin ekimi
yaygın olarak yapılmaktadır.
Literatürden elde edilen yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırma bulgularından
hareketle, tüketicilerin biyoteknolojik uygulamalara ve GDO’lara yönelik bakış
açıları GDO’ları yeterince tanımadıkları yönündedir. Tüketiciler genetik
modifikasyon sonucu elde edilen GDO’lardan büyük ölçüde endişe duymakta ve
olumsuz bir tutum sergilemektedir. Ancak buna rağmen tüketiciler, biyoteknolojik
uygulamaları genel olarak benimsemektedirler. Bu durum, tüketicilerin GDO’lar
hakkında bilinçsiz ve kararsız olduğunun bir göstergesidir.
Mevzuat
bakımından konuyu araştırdığımızda ve konuyu ülkemiz açısından ele aldığımızda
Kartagena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ülkemiz GDO’ların uluslararası
ticareti, üretimi ve benzeri konularda ilk çalışmalarını yapmıştır. GDO’ların
alan denemelerine ilişkin talimatımız, bu konudaki düzenlemelerin yapılmasını
sağlamaktadır. Fakat Biyogüvenlik konusuna esas teşkil edecek bir çatı mevzuat
sistemimiz henüz mevcut değildir.
Türkiye’de
konu ile ilgili öncelikli olarak yapılması gereken; GD tohumların kontrolsüz
alanlarda ekimine izin verilmemeli ve gümrüklerde, iç piyasada etkin bir
denetim sistemi kurulmalıdır. Ülkemizde risk değerlendirmeleri ile herhangi bir
ürünün transgenik bir ürün içerip içermediğinin tespitine yönelik analizlerin
yapılabilmesi için varolan laboratuvarların kapasitesinin artırılarak
kullanılması ve risk analizlerinin yapılması gerekmektedir. Türkiye, GD ürünler
konusunda kendi araştırmalarını yapmalı, teknolojisini kendi üretmeli, tarımda,
girdiden çıktıya, tüm alanlarda bağımlılık zincirini kıran, kendi potansiyelini
kullanan bir politika izlemelidir. Şu unutulmamalıdır ki ülkemizin GD mısır ve
soyaya değil, kendine yetebilmeyi hedefleyen doğru bir tarım politikasına
ihtiyacı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder